Son zamanlarda ülkemizde birçok kadının karşılaştığı şiddet olayları arasında yer alan, Sinem isimli kadının başına gelen korkunç olay, mahkeme süreci ile tekrar gündeme geldi. Eski eşi tarafından 7 yerinden bıçaklanan Sinem, hayatta kalmayı başarırken, mahkemeden aldığı karar ise kamuoyunda büyük bir tepki topladı. Sanık, mahkeme tarafından iyi hal indirimi alarak cezasında azalma yaşadı. Bu karar, kadın cinayetleri, aile içi şiddet ve adalet sistemi ile ilgili tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Olay, geçtiğimiz yılın yaz aylarında gerçekleşti. Sinem, eski eşi tarafından yapılan saldırıya maruz kaldı. 34 yaşındaki Sinem, evinin önünde aniden eski eşi tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Bu esnada çevredeki komşuların yardımıyla hastaneye kaldırılan Sinem, ağır yaralı olarak tedavi altına alındı. Yaşadığı bu travmatik deneyim, hem Sinem’in hem de çevresindekilerin hayatını derinden etkiledi. Olayın ardından Sinem, eski eşinin tutuklanması için adli süreç başlattı. Fakat bu süreç, Sinem’in beklediği kadar kolay olmadı.
Mahkeme süreci ilerledikçe, sanığın daha önceki suçlu geçmişi ve davranışları göz önüne alındığında bir karar vermek pek de kolay olmadı. Sinem’in avukatları, duruşmada sanığın serbest kalmaması ve yeterli cezayı alması için mücadele etti. Ancak mahkeme, sanığa iyi hal indirimi uygulayarak cezasında azalma yaşanmasına neden oldu. Sinem’in yaşadığı travma ve toplumda yaratılan huzursuzluk göz ardı edilerek alınan bu karar, toplumda büyük bir yankı buldu.
Bu durumda, birçok Türk kadını, adalet sisteminin kendilerini koruyamayacağına dair kaygılarını dile getirdi. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, binlerce insanın bu karara tepkisini gösterdiği bir platform haline geldi. "Sinem'in sesi olalım" etiketleriyle gerçekleştirilen kampanyalar, kadınların sesinin daha fazla duyulması gerektiğinin altını çizdi. Kadınların yaşadığı şiddete karşı toplumun daha duyarlı olması gerektiği gerçeği bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu.
Birçok kamuoyu araştırması, kadınların şiddet mağduru olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu ortaya koydu. Sinem'in durumu, yalnızca kişisel bir travma değil, aynı zamanda bir toplumsal sorunun da yansıması haline geldi. Kadınların yaşadığı şiddet olayları ve bunlarla ilgili ceza hukuku uygulamaları, toplumda kullandığı adalet algısına dair endişeleri artırıyor. Adalet, sadece öfkeyi tatmin etmekten öte; aynı zamanda mağdurların haklarını korumalı, koruma ve dayanışma için bir mekanizma oluşturmalıdır.
Sonuç olarak, Sinem davası, Türkiye'deki kadın cinayetleri ve aile içi şiddetle ilgili mevcut adalet sistemini sorgulatıyor. Kadınların daha güvende hissetmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına, bu tür davalarda alınan kararların kamuoyunda daha fazla konuşulması gerekiyor. Dolayısıyla, bu tür olaylara karşı olan farkındalık, adaletin sağlanması önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Adaletin, gerçek anlamda yerini bulması için toplum olarak daha fazla çaba göstermemiz gerektiği bir gerçek. Sinem gibi birçok kadının sesi olmak adına, mücadeleye ortak olmalıyız ve adaletin her durumda geçerli olması gerektiğini unutmamalıyız.